● Ma’bûd, maksûd [gâye, kavuşulmak istenen] ma’nâsınadır ki, ona kavuşmak için her dürlü zillet ve aşağılanmak îcâb etdirir. 3/3. [Se’âdet-i Ebediyye: 906.]
● Mu’cize-i Kur’âniyye [Kur’ân-ı kerîmin mu’cizesi], diğer mu’cizelerden kuvvetli ve devâmlıdır. 1/107. [Mektûbât Tercemesi: 157.]
● Mu’cizeye tâlib olan, kâfirler ve inkâr ehlidir. Hiçbir mü’min mu’cize taleb etmemişdir. 1/292. [Mektûbât Tercemesi: 462.]
● Mi’râcda, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” imkân dâiresinden çıkarak, ezelî ve ebedî bir ânda gördü. 1/283. [Mektûbât Tercemesi: 413.]
● Ma’rifetin ma’nâsı. 3/91.
● Ma’rifet, ilmin ötesi olup, buna, (idrâk-i basît) de derler. 1/38. [Mektûbât Tercemesi: 65.]
● Ma’rifet-i eşyâ [eşyâyı bilmek] yalnız kalbe has değildir. Kalb fânî olunca, zâhir yine bilmekdedir (âlimdir) 3/94.
● Ma’rifetin sûreti ve bunun îmânda mu’teber olduğu. 3/123. [Se’âdet-i Ebediyye: 919.]
● Ma’rifet-i Hüdâ [Allahü teâlâyı tanımak] şu kimseye harâm olsun ki, kendini frenk kâfirinden üstün bile. 1/261. [Mektûbât Tercemesi: 343.]
● Ma’rifet-i Hüdâ [Allahü teâlâyı bilmek] celle sultânühu, şu kimseye harâmdır ki, onun bâtınında [kalbinde, rûhunda], bir zerre dünyâ muhabbeti ola. 2/38. [Se’âdet-i Ebediyye: 745.]
● Ma’rifet-i Hüdâ [Allahü teâlâyı tanımak]dan âciz olduğunu idrâk etmek, yükselme mertebelerinin sonudur. 3/123. [Se’âdet-i Ebediyye: 919.]
● Ma’rifet-i Hüdânın [Allahü teâlâyı tanımanın] vâcib olması, zât ve sıfatı tanıma konusunda islâmiyyetde bildirilenlere âiddir. 3/123. [Se’âdet-i Ebediyye: 919.]