Allahü teâlâ üzerinden, gece gündüz ve zemân geçmesi düşünülemez. Allahü teâlâda, hiçbir bakımdan, hiçbir değişiklik olmıyacağı için, geçmişde, gelecekde şöyledir, böyledir denemez. Allahü teâlâ, hiçbir şeye hulûl etmez. Hiçbir şeyle birleşmez. Allahü teâlânın zıddı, tersi, benzeri, ortağı, yardımcısı, koruyucusu yokdur. Anası, babası, oğlu, kızı, eşi yokdur. Her zemân, herkes ile hâzır ve herşeyi muhît ve nâzırdır. Herkese can damarından dahâ yakındır. Fekat, hâzır olması, ihâta etmesi, berâber ve yakın olması, bizim anladığımız gibi değildir. Onun yakınlığı, âlimlerin ilmi, fen adamlarının zekâsı ve Evliyânın “kaddesallahü teâlâ esrârehüm” keşf ve şühûdü ile anlaşılamaz. Bunların iç yüzünü, insan aklı kavrıyamaz. Allahü teâlâ, zâtında ve sıfatlarında birdir, hiçbirinde değişiklik, başkalaşmak olmaz.
Âlemlerin, şaşılacak bir nizâm içinde olduklarını görüyoruz. Her hayvan yavrusu, anası şeklinde olarak dünyâya geliyor. Çocuk, doğar doğmaz bağırıyor, ağlıyor. Yavruya o şekli veren birdir. Çocuk, organları temâm yerinde olmasa ses çıkarabilir mi? Fen, her sene, âlemdeki mahlûklar arasındaki nizâmları, yeni yeni keşf etmekdedir. Bu nizâmları yaratanın,(Hay) diri, (Alîm) bilici, (Kâdir) gücü yetici, (Mürîd) dileyici, (Semî’) işitici, (Basîr) görücü,(Mütekellim) söyleyici ve (Hâlık) yaratıcı olması lâzımdır. Çünki, ölmek ve câhil olmak ve gücü yetmemek ve zorla yapmak, sağırlık ve körlük ve söyliyememek, birer kusûrdur, utanılacak şeylerdir. Bu kâinâtı, bu âlemi, bu nizâm üzere yaratanda ve yok olmakdan koruyanda, böyle kusûrlu sıfatların bulunması olacak şey değildir.
Atomdan yıldızlara kadar her varlık, birer hesâbla, kanûnla yaratılmışdır. Fizikde, kimyâda, astronomide ve biyolojide keşf edilebilen kanûnlardaki, bağlantılardaki nizâm, akllara hayret vermekdedir. Darvin bile, (Gözün yapısındaki nizâmı, incelikleri düşündükçe, hayretden tepem atacak gibi oluyor) demek zorunda kalmışdır. Fen derslerinde okutulan bütün kanûnları, ince hesâbları, formülleri yaratan Allahü teâlâ, hiç noksan sıfatlı olur mu?
Bundan başka, bu kemâl sıfatlarını, mahlûklarda da görüyoruz. Bunları mahlûklarında da yaratmışdır. Bu sıfatlar, kendisinde bulunmasaydı, mahlûklarında nasıl yaratabilirdi? Bu sıfatlar kendisinde bulunmasaydı, mahlûkları Ondan dahâ üstün olurlardı.
Bu âlemleri yaratanda, bütün kemâl [üstün] sıfatların bulunması ve noksan sıfatlardan hiçbirinin bulunmaması lâzımdır. Çünki, noksan, kusûrlu olan, Hudâ, yaratıcı olamaz.
Aklın gösterdiği bu delîlleri bir yana bırakırsak, Kur’ân-ı kerîmdeki âyet-i kerîmeler ve Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın hadîs-i şerîfleri de, Allahü teâlânın kemâl sıfatları olduğunu açıkca bildirmekdedir.