Kur’ân-ı kerîmde, fakîrlere, miskinlere, yolculara yardım etmekden çeşidli âyet-i kerîmelerde tekrar tekrar bahs edilmişdir. Böylece fakîrlere ve yolculara ve za’îflere yardım etmek, müslimânlar arasında âdet olmuş, müslimânların mühîm bir vazîfesi hâline gelmişdir. İki-üç hânelik bir islâm köyünde dahî, bir misâfir gelince, [gayr-ı müslim olsa bile] aslâ aç ve açıkda kalmamışdır. Hattâ islâmiyyetin hâkim olduğu yerlerde, müslimânlarla berâber yaşamaları sebebi ile, gayr-ı müslim vatandaşlar arasında da, bu güzel âdet yerleşdi. Hâlbuki Avrupada, son zemânlarda çok zenginlerin bulunmasına, hastahâneler ve fakîrhâneler yapılmış olmasına rağmen, bir hayli insan, hâlâ açlıkdan ölmekdedir. İngiltere ve Almanyada fakîrler yiyecek bulmakda çekdikleri sıkıntıdan usanarak, herbirinden üçyüz-dörtyüz bin fakîr, Amerika ve Hindistân ve diğer ba’zı memleketlere hicret etmişlerdir.
[3 Şubat 1988 târîhli Türkiye gazetesinde neşr edilen bir haberde, fransızca (Figaro)gazetesinde, Fransada, 2,5 milyon kişinin tam bir sefâlet içinde yaşadığı, bunların 1,5 milyonunun adresinin dahî ma’lûm olmadığı ve sokaklarda yatdıkları bildirilmekdedir. Aynı gazetede, bildirildiğine göre, Fransada altmış yaşının üzerinde 10 milyon ihtiyâr vardır. Bunlardan iki buçuk milyonunun ma’lûm bir meskeni yokdur. Bunların âkıbetleri sürünmek ve yalnızlıkdır. Bu ihtiyârlardan, kadınların % 7’si, erkeklerin % 14’ü intihâr etmekdedir. İntihâr edenlerin sayısı, beşyüzbindir. Fransada, böyle garîb, sefîl kimselere yardım için kurulmuş olan, ATD’nin başkanı, râhib Joseph Wresinski, (Bugün Fransada, mühim ihtiyâclarını karşılayamıyacak kadar düşkün 2,5 milyon insan var. Bunlara imdâd edecek hiç bir kaynak da yokdur. İnsan haklarından hergün bahs eden Avrupa, sâdece iktisâdî ve askerî mes’elelere değil, birkaç seneye kadar çok büyük rakamlara ulaşacak olan sefâlete çâre aramalıdır. Fransızları bu sefâletden kurtarmak için millî, umûmî bir feâliyyet lâzımdır) diyor. Papaz da, bu hakîkati i’tirâf etmekdedir.] Eğer ilm, teknik, sanâyı’ ve medeniyyet, bir dînin doğruluğuna delîl olsa, bu delîl de, hıristiyanlıkdan çok islâmiyyet için kuvvetli bir sened olur. [Çünki müslimânlar, islâmiyyeti tatbîk etdikleri zemânlarda yükselmişler, bu tatbîki gevşetdikleri zemân ve hıristiyanları taklîde başladıkları zemân gerilemişler, hattâ parçalanmışlardır.]
Bir milletin zenginliği de, inandığı dînin doğruluğunu isbâta kâfî delîllerden olamaz. Çünki protestanların, hıristiyanlığa inanmadıkları için, çeşidli belâlara uğradıklarını iddiâ etdikleri yehûdîlerden Rothschild [Rotçild], dünyânın en zenginidir.