Hıristiyanlar cizye [gelir vergisi] vermeyi kabûl ederek, müslimânların himâyesi altına girdiler. [Ömere “radıyallahü anh” Kudüsün anahtarlarını, bizzât kendileri teslîm etdiler.] Böylece, kendi devletleri olan Bizansın, ağır vergi ve işkencelerinden, eziyyet ve cefâlarından ve zulmlerinden kurtuldular. Çok kısa bir zemânda, düşman zan etdikleri müslimânlardaki, adâlet ve merhameti açıkca gördüler. İslâmiyyetin, iyilik ve güzelliği emr eden, insanları, dünyâ ve âhiret se’âdetine kavuşduran bir din olduğunu anladılar. En küçük bir zorlama ve korkutma olmaksızın bölük bölük, mahalle mahalle islâmiyyeti kabûl etdiler. Diğer memleketlerde müslimân olanların hâlini siz kıyâs ediniz.
On sene gibi bir zemân zarfında, islâmiyyetin her yere yayılarak, müslimânların sayısının milyonlara ulaşması, aslâ zorla ve kılıç korkusu ile olmamışdır. Bil’aks islâmiyyetde bulunan adâlet, insan haklarına saygı ve Kur’ân-ı kerîmin en büyük mu’cize olarak, Allahü teâlâ tarafından indirilmesi, bütün semâvî kitâblar üzerine efdaliyyet ve üstünlüğü gibi sebebler ile olmuşdur.
Taberî târîhinin[1] üçüncü cild, altmışyedinci sahîfesinde:(Ömerin “radıyallahü anh” hilâfeti zemânında, Eshâb-ı kirâmdan Müsennâ bin Hârise “radıyallahü anh”, islâm ordusu başkumandanı olarak, Îrân üzerine gönderildi. Büveyd denilen yerde Îrân askeri ile harb edeceği zemân, islâm ordusu sayıca az, silâhca za’îf idi. Çünki, dahâ önceki harblerde, çok islâm askeri şehîd olmuş idi. Îrân ordusu çok kalabalık olup, fillerle gelmişlerdi. Müsennâ “radıyallahü anh” o civârda oturan hıristiyanlara gidip, kendisine yardım etmelerini istedi. Onlar, severek yardım etmeyi kabûl etdiler. Hattâ, onların içinde Hâmûs isminde bir delikanlı “Îrân askerinin kumandanını bana gösteriniz” dedi. Acem kumandanı Mihrânı gösterdikleri zemân, ona hücûm edip, bir ok atdı. Ok, Mihrânın karnından girip sırtından çıkdı ve cansız yere düşdü. Îrân ordusu dağıldı) demekdedir. Buradan da anlaşıldığı gibi, o asrda yaşayan hıristiyanlar, müslimânlardan aslâ düşmanlık ve cebr [zorlama] görmediklerinden, hiçbir zemân müslimânlardan nefret etmemişlerdir. Nefret şöyle dursun, bil’aks müslimânlardan memnûn olmuşlardır. Aylık bir ücret ve ta’yîn edilen bir para olmaksızın müslimânlara yardım etmişler, bu uğurda cânlarını vermişlerdir. Hattâ, çok def’a hıristiyanlar, müslimânlarla birleşerek, kendi dindaşları olan hıristiyanlara karşı harb etmişlerdir. Osmânlı devleti ile Bizans imperatorluğu arasında meydâna gelen pek çok muhârebelerde de, bu hâl çok vukû’ bulmuşdur.
—
[1] Muhammed Taberî 310 [m. 923] de Bağdâdda vefât etdi.