Tebe’i tâbi’înin büyüklerinden olan Abdüllah ibni Mubârek hazretleri[1] buyurdu ki, (Hazret-i Mu’âviyenin “radıyallahü teâlâ anh” Resûlullahın yanında bindiği atın burnuna giren toz, Veysel Karânîden ve Ömer bin Abdül’azîzden dahâ hayrlıdır).
Evliyânın kabrlerini yüksek yapmak, onlara saygı için üzerlerine türbe yapmak, yanında ziyâfet vermek, kabrlerinde kandil, mum yakmak bid’atdir. Kimisi harâm, kimisi mekrûhdur. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, hazret-i Alîyi “radıyallahü anh”, göndererek, kâfirlerin yüksek kabrlerini yıkdırdı ve resmleri yok etdirdi.
[Evliyâ öldükden sonra da, kendilerini sevmek, hurmet etmek lâzımdır. Böylece, rûhlarından feyz alınır. İstifâde olunur. İnsanın kalbi temizlenir. Ziyârete gelenlerin bu kabrin bir Velî mezârı olduğunu anlıyarak, saygı göstermeleri için ve ziyâret edenin soğukdan, sıcakdan, yağmurdan, yırtıcı hayvandan korunması için, Evliyânın “rahmetullahi aleyhim ecma’în” kabrleri üzerine türbe yapmak câiz, hattâ lâzımdır. Türbe, Velî için değil, ziyârete gelen diriler için yapılmakdadır.]
Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” kabrini ziyâret etmek için sünnet şöyledir: Abdestli olmalı, Resûlullaha salevât getirmeli, önceden yapmış olduğu nemâz, sadaka, oruc, Kur’ân-ı kerîm okumak gibi hayrlı işlerin sevâbını Ona bağışlamalı, gönlü uyanık olmalı, Onu sevmeği ve sünnetine uymağı, Allahü teâlâdan dilemelidir. Eğer, ziyâret etdiği kabr, mensûb olduğu Velînin kabri ise, kalbinden dünyâ düşüncelerini çıkarıp, ondan feyz almağı beklemelidir. Kabr başında Kur’ân-ı kerîm okumak sünnetdir.
Dünyâlığa, mala, şöhrete kavuşmak, saygı toplamak için Rehberlik yapanlar, şeytânın vekîlleridir. Müseyleme-tül-kezzâb gibidirler.
Evliyânın “rahmetullahi aleyhim ecma’în” Allahü teâlâdan kendilerine gelen ni’metleri haber vermeleri, bulundukları yüksek dereceleri talebelerine bildirmeleri câizdir. Hadîs-i şerîfde,(Allahü teâlânın verdiği ni’metleri bildirmek, bunlara şükr etmek olur)buyuruldu. Öğünmek harâmdır. Kendindeki iyilikleri, ni’metleri, kendinden bilirse, Allahü teâlânın verdiğini düşünmezse, öğünmek olur. Ya’nî (Tezkiye-i nefs) olur.
—
[1] Abdüllah ibni Mubârek 181 [m. 797] de, Veysel Karânî 37 [m. 657] de vefât etdi.