Zevcemin yardımı ile dama çıkıp, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” türbesine karşı, sıkıntımı anlatıp yardım dilemek istedim. Ellerimi kaldırınca, dünyâlık istemekden utandım. Birşey söyleyemedim. Odama indim. Ertesi gün, bir kimse gelip, filân efendi bu altınları sana hediyye gönderdi, dedi. Keseyi aldım. Geçimimiz düzeldi ise de, hastalıkdan kurtulamadım. Yardımla Hucre-i se’âdet önüne gelip, Resûlullahdan “sallallahü aleyhi ve sellem” şifâ istedim. Mescidden çıkıp, kimseden yardım istemeden evime yürüdüm. Eve girerken, hastalığım hiç kalmadı. Nazar değmemesi için, sokağa birkaç gün bastona dayanarak çıkdım. Fekat, para bitmişdi. Çoluk çocuğu karanlıkda bırakıp, Mescid-i Nebevîye geldim. Yatsı nemâzından sonra, sıkıntımı Resûlullaha “sallallahü aleyhi ve sellem” söyledim. Yolda tanımadığım bir kimse yanıma gelip, elime bir kese verdi. İçinde, beheri dokuz kuruşluk kırkdokuz altın vardı. Mum ve lüzûmlu şeyleri aldım, eve geldim.
Mustafâ Işkî efendi diyor ki, oğlum Muhammed Sâlih kundakda iken, anası hastalandı. Sütü kesildi. Çok sıkıldık. Çocuğu Hucre-i se’âdete götürdüm. Perde eteğine bırakdım. (Allahümme innî es’elüke ve eteveccehü ileyke bi-Nebiyyinâ ve seyyidinâ Muhammedin “sallallahü aleyhi ve sellem” Nebiyyirrahme, yâ seyyidinâ, yâ Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem”! İnnî eteveccehü ilâ Rabbike ersil mürdiate li-hâzel-ma’sûm) diyerek düâ etdim. Sabâh erken, Şerîf isminde bir subay gelip, (Efendim! Üç aylık kızım vefât etdi. Vâlidesinin sütünü kesemiyoruz. Acâba, süt anası arıyan var mı?) dedi.
Çocuğu gösterdim. Çocuğu bize verirseniz, Allahü teâlânın rızâsı için ona süt veririz. İyi terbiye ederiz. Zevcem de, buna sevinir dedi. Çocuğu götürdü.
Yine diyor ki, (1257) senesinde çok sıkıntı çekdim. İstanbula gitmeği düşündüm. (Regâib)gecesinde, Ravda-i mutahheranın bir köşesinde oturdum. Resûlullahdan “sallallahü aleyhi ve sellem” izn istemek için, gönlümü Hucre-i se’âdete bağladım. Uyumuşum. Rü’yâda bir ses, üç kerre (İstanbula git. Mustafâ pâşaya müsâfir ol!) dedi. Eve gitdim. Çoluk çocuğa vedâ edip yola çıkdım. İskenderiye şehrine kadar yürüdüm. Vapur param yokdu. Çok sıkıldım.(İşlerinizi şaşırıp, sıkıldığınız zemân, kabrdekilerden yardım isteyiniz!) hadîs-i şerîfini hâtırladım. (Kasîde-i bürde) yazarı olan imâm-ı Busayrînin “rahime-hullahü teâlâ” türbesine gitdim. Ziyâret etdim. Allahü teâlânın sevgili kullarından olan bu zâtın mubârek rûhunu vesîle ederek, Cenâb-ı Hakdan yardım diledim. [İmâm-ı Muhammed Busayrî, 695 [m. 1295] de vefât etmişdir.]