Herhangi bir kimseyi sövmek, çirkin bir şeydir. Ondan uzaklaşmak, demekdir. Bunun neresinde iyilik vardır? Hele haksız olarak sövmek, iyi bir kimseye sövmek, birşeyi yanlış yere koymak olur. Bu da zulmdür. Herşey ve heryer de birbirine benzemez. Her zulm de birbirine benzemez.
Hazret-i Osmân-ı zinnûreyn de, Eshâb-ı kirâmın “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” söz birliği ile, halîfe seçilmişdir. Erkek kadın, o zemânda bulunanların hepsi, Onun halîfe olmasını istemişdir. Bunun içindir ki, islâm âlimleri “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, (Hazret-i Osmânın halîfe seçilmesindeki söz birliği gibi birlik, diğer üç halîfenin seçilmesinde hâsıl olmamışdır) dedi. Çünki o zemân, çeşidli söylentiler olduğu için, herkes seçim işine çok önem vermişdi. Eshâb-ı kirâmın hepsi seçime katılmışdı. [Seyyid Kutb adındaki zındık, bu hakîkatı anlamış olsaydı, (Osmânın halîfe olması, müslimânlar için uğursuz oldu) diyemezdi. Eshâb-ı kirâmın sözbirliğine dil uzatamazdı.]
Kitâbı ve Sünneti, ya’nî Kur’ân-ı kerîmi ve hadîs-i şerîfleri, bizlere Eshâb-ı kirâm bildirdi. Din bilgilerinin dört temel kaynağından biri olan (İcmâ’ı ümmet), Eshâb-ı kirâmın sözbirliği demekdir. Bunların hepsi veyâ birkaçı kötülenirse, yoldan ayrıldı, bozuldu denirse, islâm dîninin hepsine veyâ bir kısmına güven kalmaz. Allahü teâlânın, Peygamberlerin sonuncusu ve Resûllerin en üstününü göndermesindeki fâide yok olur. Kur’ân-ı kerîmi hazret-i Osmân topladı. Dahâ doğrusu, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk ile hazret-i Ömer Fârûk topladı “radıyallahü teâlâ anhüm”. Eğer bunlara dil uzatılırsa, âdil olmadıkları söylenirse, Kur’ân-ı kerîme güven kalır mı? Ortada müslimânlık diye birşey kalır mı? Bu işin çirkinliğini, kötülüğünü anlamalıdır. Eshâb-ı kirâmın hepsi âdildirler. Onların Kur’ân-ı kerîmden ve hadîs-i şerîflerden bize bildirdiklerinin hepsi doğrudur.
Hazret-i Alînin “radıyallahü teâlâ anh” zemânında Eshâb-ı kirâm arasındaki ayrılıklar ve çekişmeler, nefsin istekleri ile keyf için, mevkı’ ve makâm ele geçirmek için değildi. Bunlar ictihâd ayrılığı idi. Anlayışda ayrılmak idi. Bir tarafın ictihâdı, yanlış idi. Bunlar, doğruyu anlıyamamışdı. Ehl-i sünnet ve cemâ’at âlimleri bu muhârebelerde hazret-i Alînin haklı olduğunu ve karşısında bulunanların yanıldıklarını bildirmişlerdir. Fekat, bunların yanılması, ictihâddan dolayı olduğu için, hiçbirine dil uzatılamaz. Hiçbiri kötülenemez. Hazret-i Alînin haklı olduğunu, karşısındakilerin yanıldığını söyleriz. Çünki Ehl-i sünnet âlimleri, böyle söylediler. Fekat, karşısındakilere la’net etmek, Onları kötülemek, taşkınlık olur. Hiç fâidesi olmaz. Belki, söyleyince zararı olur.