Ebû Bekr-i Sıddîkın dâmâdı olan Zübeyr ve Mikdâd ve Selmân ve Ebû Zer ve Ammâr bin Yâser “radıyallahü anhüm” de orada idi. Bunların ictihâdı, üçüncü kısmdan oldu. Abbâs da gelip, hazret-i Alîye bî’at etmek için elini uzatdı. Hazret-i Ebû Bekrin halîfe olduğunu işitdiğinden, Abbâsın sözünü kabûl etmedi. Ebû Süfyân da, elini uzat, sana bî’at edeyim. İstersen, her yeri atlı ve piyâde ile doldurayım, dedi. Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” bunu da kabul etmeyip, (Yâ Ebâ Süfyân! Sen millet-i islâmiyyeyi parçalamak mı istiyorsun?) dedi.
Görülüyor ki, hem Ebû Bekr-i Sıddîk, hem de Alî “radıyallahü anhümâ” müslimânlar arasına fitne, ayrılık düşmesinden sakınıyordu. Hazret-i Alî, Sakîfe çardağı altında, halîfe seçilirken, kendisi çağrılmadığı için, önceden üzülmüşdü. Muhyiddîn-i Arabînin (Müsâmerât) kitâbında ve Şâm müftîsi, Hâmid bin Alî İmâdînin 1171 [m. 1757] (Dav’üssabâh) kitâbında bildirildiği gibi, Ebû Ubeyde, hazret-i Alînin bulunduğu eve geldi. Hazret-i Ebû Bekrden ve Ömerden aldığı sözlerin hepsini Ona söyledi. [Bu sözler çok te’sîrli ve çok uzun olup, (Kısas-ı enbiyâ)da yazılıdır.] Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” dinledi. Te’sîrleri, tâ iliğine işledi. (Yâ Ebâ Ubeyde! Bu evin bir bucağında oturuşum, halîfe olmak için veyâ emr-i ma’rûfu inkâr için yâhud bir müslimânı azarlamak için değildir. Resûlullahın ayrılığı, beni çarpdı, çılgına döndüm) buyurdu. Ertesi gün mescid-i şerîfe geldi. Herkesin arasından geçip, hazret-i Ebû Bekrin yanına vardı. Bî’at eyledi ve oturdu. Halîfe, kendisine, (Sen, bizce azîz ve kerîmsin. Öfkelenince, Allahdan korkarsın. Sevindiğin zemân, Ona şükr edersin. Ne mutlu O kişiye ki, Allahın ihsân eylediği üstünlükden başka birşey istemez. Ben, halîfe olmak istemedim. Fitne çıkmasın diye, çâresiz kabûl etdim. Bu işde râhatım yok. Sırtıma çok ağır bir yük vuruldu. Taşımağa gücüm yok. Allah kuvvet versin! Bu yükü, Allahü teâlâ, senin arkandan indirdi. Biz, sana muhtâcız. Senin üstünlüğünü biliyoruz) dedi.
Hazret-i Alî ve Zübeyr halîfe olmağa, Ebû Bekrin herkesden dahâ lâyık olduğunu söylediler. Kendilerine önceden haber verilmediği için üzüldüklerini bildirdiler ve bunun için özr dilediler. Halîfe özrlerini kabûl buyurdu. [Hazret-i Alînin o gün, Ebû Bekr-i Sıddîkı öven sözleri, (Se’âdet-i ebediyye) kitâbındaki ikinci kısmın yirmiüçüncü maddesinde, doksanaltıncı mektûb tercemesinde, senedleri ile birlikde yazılıdır.] Sonra, hazret-i Alî izn isteyip kalkdı. Hazret-i Ömer, ikrâm ederek onu uğurladı. Giderken (Şimdiye kadar gelmeyişim, halîfeyi kabûl etmediğimden değildir ve şimdi gelişim, korkumdan değildir) dedi.