Hiçbir Peygamber, ümmeti arasında sonsuz kaldı mı ki, ben de sizin aranızda sonsuz kalayım? Biliniz ki, ben Rabbime kavuşacağım. Size nasîhatım olsun ki, Muhâcirlerin büyüklerine saygı gösteriniz) buyurdu. Sonra, (Ey Muhâcirler! Size de vasiyyetim şudur ki, Ensâra iyilik ediniz! Onlar size iyilik etdi. Evlerinde barındırdı. Geçinmeleri sıkıntılı olduğu hâlde, sizi kendilerinden üstün tutdular. Mallarına sizi ortak etdiler. Her kim, Ensâr üzerine hâkim olur ise, onları gözetsin, kusûr edenleri olursa afv etsin) buyurdu. Sonra çok güzel, te’sîrli nasîhatlar edip, (Allahü teâlâ, bir kulunu dünyâda kalmak ile, Rabbine kavuşmak arasında serbest bırakdı. O kul, Rabbine kavuşmak istedi) dedi. Bu sözden yakında vefât edeceği anlaşılıyordu. Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” bu sözün ne demek olduğunu anlayıp, canımız sana fedâ olsun yâ Resûlallah! diyerek ağladı. Resûl-i ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem” Ona, sabr ve katlanmak lâzım geldiğini emr etdi. Mubârek gözlerinden yaş akıyordu. (Ey Eshâbım! Dîn-i İslâm yolunda sıdk ve ihlâs ile malını fedâ eden Ebû Bekrden çok râzıyım. Âhıret yolunda arkadaş edinmek elde olsaydı, Onu seçerdim)buyurdu. Sonra, Eshâb-ı kirâmdan mescid-i şerîfe kapıları açık olanların kapılarını kapatdı. Yalnız, Ebû Bekrin “radıyallahü teâlâ anh” kapısının eskisi gibi açık bırakılmasını emr eyledi. Yine lutf ederek söze başlayıp:
(Ey Muhâcirler ve ey Ensâr! Vakti belli olan bir şeye kavuşmak için acele etmenin fâidesi yokdur. Allahü teâlâ, hiçbir kulu için acele etmez. Bir kimse Allahü teâlânın kazâ ve kaderini değişdirmeğe, irâdesinden üstün olmağa kalkışırsa, Onu kahr ve perîşan eder. Allahü teâlâya hîle etmek, Onu aldatmak istiyenin işleri bozulup, kendi aldanır. Biliniz ki, ben sizlere karşı raûf ve rahîmim. Siz de bana kavuşacaksınız. Kavuşacağınız yer, Kevser havuzunun başıdır. Cennete girmek, bana kavuşmak isteyen, boş yere konuşmasın. Ey müslimânlar! Kâfir olmak, günâh işlemek, ni’metin değişmesine, rızkın azalmasına sebeb olur. İnsanlar, Allahü teâlânın emrlerine itâat ederse, hükûmet başkanları, âmirleri, vâlîleri onlara merhamet ve şefkat eder. Fısk, fücûr, taşkınlık yapar, günâh işlerlerse, merhametli başkanlara kavuşamazlar. Benim hayâtım, sizin için hayrlı olduğu gibi, ölümüm de hayrdır ve rahmetdir. Eğer bir kimseyi haksız yere döğmüş veyâ fenâ bir söz söylemiş isem, bana aynı şeyi yaparak hakkını almasına, birinizden haksız birşey almış isem, geri istemesine râzıyım ve halâllaşmağa hâzırım. Çünki, dünyâ cezâsı, âhıret cezâsından pek hafîfdir. Buna katlanmak dahâ kolaydır) buyurdu. Minberden indi. Nemâzdan sonra tekrâr minbere çıkıp, vasiyyet ve nasîhatdan sonra (Sizi Allahü teâlâya ısmarladım) diyerek odasına teşrîf buyurdu.