Böyle te’sîrli sözlerle nasîhat etdi. Eshâb-ı kirâmın şaşkınlıkları gidip, aklları başlarına geldi. Hattâ dinleyiciler arasında bulunan hazret-i Ömer, Ebû Bekr-i Sıddîkdan bu âyet-i kerîmeyi işitince, bu âyet-i kerîme, öyle hâtırımdan çıkmışdı ki, yeni nâzil oldu sandım buyurmuşdur. Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü teâlâ anh”, münâfıkların bir fesâd çıkarmak üzere olduklarını, kendilerinden birini halîfe seçmek için bir yere toplandıklarını sezerek, cenâze işlerini hazret-i Alîye bırakıp, halîfe seçmeği görüşen Eshâb-ı kirâmın yanlarına gitdi. Görüşme sonunda, oradakilerin hepsi, hazret-i Ebû Bekri halîfe seçdi. Resûlullahın vefâtının ikinci salı günü, hazret-i Alî de mescide gelerek hazret-i Ebû Bekre bî’at eyledi. Hazret-i Ebû Bekr, sözbirliği ile halîfe yapıldı.
Allahü teâlâ, kullarına gönderdiği kitâbların hepsinde, kibri ve gurûrlanmağı kötülemiş ve yasak etmişdir. Meselâ, Kur’ân-ı kerîmde, Nahl sûresinin yirmiüçüncü âyetinde meâlen, (Allahü teâlâ, kibrli olanları elbette sevmez!) buyurmakdadır. İncîlde bildiriyor ki, havârîler, Îsâ aleyhisselâma sordu: Ey Allahın Peygamberi! İçimizde, hangimiz büyük, hangimiz küçükdür? Bu sorularına karşılık olarak, Îsâ aleyhisselâm: (En büyüğünüz, en küçükdür. En küçüğünüz de, en büyükdür) buyurdu. Böylece, kendini büyük gören küçükdür. Kendini küçük gören büyükdür demiş oldu. Peygamberlerin sonuncusu ve hepsinin en üstünü olan Muhammed aleyhisselâm da, birçok hadîs-i şerîflerinde, kibrli olanları kötülemiş, alçak gönüllü olanları övmüşdür. Meselâ bir hadîs-i şerîfde, (Allah rızâsı için tevâzu’ edeni, ya’nî kendini müslimânlardan üstün görmiyeni, Allahü teâlâ yükseltir) buyurmuşdur. Ehl-i sünnet âlimleri “rahmetullahi aleyhim ecma’în” buyuruyor ki, Allahü teâlâ ilm gibi, kudret gibi bütün sıfatlarından kullarına biraz ihsân buyurmuşdur. Fekat, yalnız üç sıfatı kendine mahsûsdur. Bu üç sıfatdan hiç bir mahlûkuna vermemişdir. Bu üç sıfatı, kibriyâ, ganî olmak ve yaratmak sıfatlarıdır. Kibriyâ, büyüklük, üstünlük demekdir. Ganî olmak, başkalarına muhtac olmamak, herşey Ona muhtac olmak demekdir. Buna karşılık olarak kullarına üç aşağı, alçak sıfat vermişdir. Bunlar da, zül ve inkisâr, ya’nî aşağılık, kırıklık ile ihtiyâc ve fânî olmak, yok olmakdır. Bunun için kibrlenmek, Allahü teâlânın sıfatına, hakkına tecâvüz etmek olur. Kullara kibrlenmek yakışmaz. En büyük günâhdır. Hadîs-i kudsîde, (Azamet ve kibriyâ bana mahsûsdur. Bu iki sıfatda, bana ortak olmak istiyenlere, çok acı azâb ederim) buyuruldu.