—(Evet öyledir. Delîlimiz, yalnız bu değildir. (Alîye, mü’minlerin emîri olarak selâm veriniz) hadîsi delîldir. Bundan Alînin Peygamber olduğu anlaşılmasa bile, birinci halîfe olmasına diyecek yokdur), dedi.
—Bu hadîs-i şerîf, bizce mevdû’dur. Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” kitâblarında, böyle bir sahîh hadîs yokdur, dedim. Düşündü. Birdenbire:
—(Başka bir delîl söyleyeceğim ki, ma’nâsını çevirmeğe imkân yokdur.(Geliniz! Çocuklarınızı ve çocuklarımızı çağıralım!) âyeti delîlimdir), dedi.
—Âl-i İmrân sûresinin altmışbirinci âyeti olan bu âyet-i kerîme, nasıl delîl olur dedim.
—(Necrandan, hıristiyanlar, Medîneye gelip inanmayınca, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bunlara, (Gelin, içimizden yalancı olana, Allahdan la’net isteyelim) buyurdu. Ve Alî, Fâtıma, Hasen ve Hüseyni alıp meydâna çıkdı. Düâya çıkan, çıkmayanlardan elbet dahâ üstündür), dedi.
—Bu dediğiniz, menkıbedir. Üstünlüğü göstermez. Çünki Eshâb-ı kirâmdan “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” herbirinin bir menkıbesi vardır ki, başkalarında bulunmaz. Târîh okuyanlar, bunu iyi bilir. Bundan başka, Kur’ân-ı azîmüşşân arabî dil ile indi. Meselâ, iki aşîret arasında harb başlamak üzere iken, biri (Ben aşîretimdeki yiğitleri alıp çıkacağım. Sen de seçilmiş, kahramanlarını alıp çıkmalısın) dese, bu söz, ikisinin de aşîretinde, meydâna çıkanlardan başka, yiğit adam bulunmadığına delil olamaz. Düâda, akrabâ ve yakınları ile birlikde bulunmak kalbin kırıklığı ve düânın çabuk kabûl olması içindir, dedim.
—(Bu, sevgisinin çokluğunu gösterir), dedi.
—Bu cibillî, tabî’î, yaratılışda bulunan bir sevgidir. İnsanın kendi kendini, çocuklarını sevmesi gibidir. Bunda üstünlük aranmaz, dedim.
—(Başka bir şey dahâ var. Peygamber “sallallahü aleyhi ve sellem” hazret-i Alîyi kendisi ile berâber saymışdır), dedi.
—Sen dahâ, üsûl ilmini ve belki de arabîyi bilmiyorsun! Delîl sandığın (enfüs) kelimesi, cem’i kılletdir. Cem’ olan (nâ) ya bağlanmışdır. Cem’in cem’ karşısında bulunması ise, birlerin binlere bölünmesine sebeb olur. Meselâ bölük bindi demek, bölükdeki erlerin hepsi atlarına bindi demekdir. Birden çok olana cem’ denir. Nûr sûresinin yirmialtıncı âyeti olan (Bunlar onların dedikleri gibi değildir) kelâmında, hazret-i Âişe “radıyallahü anhâ” ile Safvân “radıyallahü anh” bildirilmekdedir.