Masonlar, bunun islâm düşmanlığını, ihtilâlci ve fesadcı hareketlerini başka dürlü yazıyorlar. Bunu büyük gösterebilmek için, şeyh-ul-islâm efendiye ve islâm âlimlerine câhil, gerici demekden sıkılmıyorlar. [Bunların islâmiyyete verdikleri zararlar, Prof.Dr. Muhammed Hüseynin arabî olarak yazdığı ve İnsan yayınlarının terceme etdirerek 1986 senesinde, “Modernizmin İslâm Dünyâsına girişi” ismi ile İstanbulda neşr etdiği kitâbda uzun yazılıdır.]
1362 [m. 1943] senesinde vefât etmiş olan, büyük islâm âlimi Seyyid Abdülhakîm Efendi hazretleri buyurdu ki, (Dinde reform sapıklığını ortaya ilk çıkaran, (İbni Teymiyye) oldu. Bu sapıklık sonradan, câhiller ve islâm düşmanları tarafından küfre kadar götürüldü). İbni Teymiyye, 661 [m. 1263] de Harrânda tevellüd ve 728 [m. 1328] de Şâmda kal’ada habs iken hastalanarak öldü. Ehl-i sünnet âlimlerini beğenmiyordu. Tesavvufu büsbütün inkâr ediyordu. Muhyiddîn-i Arabî, Sadreddîn-i Konevî “rahmetullahi teâlâ aleyhimâ” gibi islâmın göz bebeklerine kâfir diyordu. Hâlbuki, bir müslimâna kâfir diyenin kendisi kâfir olacağını bilmiyecek kadar câhil değildi. Ne yazık ki, islamiyyeti kendi görüşüne, dar kafasına uydurmağa kalkışmış, aklı ermediği hakîkatleri inkâr ederek, dalâlete düşmüşdü. İslâm âlimlerinin büyüklerinden ve tesavvuf ilminin mütehassıslarından Abdülvehhâb-i Şa’rânî “rahmetullahi aleyh”, (Tabakât-ül-kübrâ) kitâbında, İbni Teymiyyenin bu acıklı hâlini ortaya koymakda, önsözünde (Velîyi, ancak Velîler tanır. Velî olmayanın ve vilâyetden haberi olmayanın, vilâyete inanmaması, onun inâdcı ve câhil olduğunu gösterir. Şimdi ibni Teymiyyenin tesavvufu inkâr etmesi ve âriflere dil uzatması böyledir. Bunun gibi kimselerin kitâblarını okumamalı, yırtıcı hayvanlardan kaçar gibi, onlardan sakınmalıdır. Tesavvuf büyüklerinden Ebül Hasen Şâzilî de, Evliyâyı inkâr edenlerin hâllerini uzun anlatmakdadır) demekdedir. İbni Teymiyyeciler, bunun için Abdülvehhâb-i Şa’rânîye “rahime-hullahü teâlâ” düşman olmuşlar, islâmın bu büyük âlimini yalan ve iftirâ oklarına hedef yapmışlardır.
(İbni Teymiyye), ilk müslimânların, Kur’ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere uyduklarını, sonradan gelen mezheb imâmlarının, kendi görüşlerini de işe karışdırdıklarını söylüyor, Ehl-i sünnete çatıyordu. Hâlbuki, onyedinci maddenin cevâbında bildirildiği gibi, Ehl-i sünnet âlimleri “rahime-hümullahi teâlâ”, din bilgilerinde, hiçbir zemân naklden ayrılmamışlardır. Kendi görüşlerine uymamışlardır. Hele imâm-ı a’zam Ebû Hanîfenin “rahmetullahi aleyh” kendi görüşünü naklden aşağı tutduğu, islâm âlimlerinin sözbirliği ile bildirilmekdedir.