35 — Reşîd Rızâ, sözlerini tekrâr ederek, fikrlerini perçinleşdirmek istiyor. Yine diyor ki, (Ben ibâdetler husûsunda kıyâs kabûl etmiyorum. Delîle bakan ve ona göre re’yleri kabûl eden her müslimân da müctehiddir. Mezheblere bağlı âlimler de, ba’zı mes’elelerde onlara muhâlefet etmişlerdir. Begavî, Evzâ’î ve Gazâlî, Şâfi’î mezhebinde oldukları hâlde, imâmlarına ve Zimahşerî de, Ebû Hanîfeye muhâlefet etmişdir. Dört halîfeden sonra saltanat sâhibi hükümdârlık başlamışdır. Din ilmleri de bozulmuşdur.)
Dinde reformcuya göre, dinde kıyâs olmaz ve bütün müslimânlar müctehiddir. İhtilâflı mes’elelerin delîllerini inceleyip doğru olanı bulacaklardır. Ya’nî kıyâs yapacaklardır. İki sözü birbirini nakz etmekdedir. İctihâdın ve kıyâsın üsûl-i fıkh kitâblarındaki ma’nâlarını anlıyabilmiş olsaydı, bu tenâkuza düşmezdi. Mısrlı dinde reformcunun ana dili olan arabîsi kuvvetli, biraz da mekteb görmüş. Elbet Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarını kolayca okuyor ve kendine göre birşeyler anlıyor. Fekat, (Üsûl-i fıkh) ilmi büyük bir deryâdır. Bu ilme ehl olmak için, seksen kadar âlet ilmleri okumak lâzımdır. Bu âlet ilmleri bilmiyen, hattâ inkâr eden bir kimseye, arabîsi çok kuvvetli olsa da, bu ilmin câhili denir. Asrımız ihtisâs asrıdır. Yalnız tıb ilminde ve yalnız fizikde ve kimyâda yeni yeni ihtisâs kolları meydâna çıkıyor. Dâhiliyye mütehassısı olan doktor, hastasını ba’zan sinir mütehassısı olan doktora, o da rûh mütehassısı olan doktora, bu da psikiyatri mütehassısı olan doktora göndermek zorunda kalıyor. Fiziko-terapideki ihtisâs kolları ise, bundan dahâ çok. Fen kısmlarında, bu çeşidli ihtisâs kolları bulunuyor da, dahâ geniş ve dahâ şümûllü ve dahâ yüksek olan din bilgisindeki ihtisâs kollarını ve bunların mütehassıslarını hafîf görmek, hattâ inkâr etmek nasıl doğru olabilir? Hele bu, ilm adına konuşan bir kimse için, aslâ kabûl edilemez. Dinde reformcunun (üsûl-i fıkh) ilminde pek câhil olduğu kolayca anlaşılıyor. Bir câhilin, bir âlime, bir mütehassısa dil uzatmasının kıymeti olamaz. Âlimi, âlim tanır. Câhil tanıyamaz. Câhilin lehde ve aleyhde sözleri mu’teber olamaz. Âlimlerin sözlerini anlamadan yazan, böylece sahîfeler dolduran bir câhil, ancak kendi gibi câhilleri aldatabilir. Bu satırları yazarken, bu yüksek ilmde söz sâhibi olduğumuzu aslâ iddi’â etmiyoruz. Âlim olmak şöyle dursun, o büyük insanların derin ilmleri karşısında bir hiç olduğumuzu görüyoruz. Bu ilm üzerinde kendimizden konuşmağı ve yazmağı kendimiz için bir edebsizlik biliyoruz.