Talebelerin fikrlerini serbestçe söylemelerine müsâ’ade ediliyor ve onların fikrlerine karşı büyük bir ehemmiyyet veriliyordu. Verilen din dersleri, ancak bir insanın bilmesi gereken ana bilgilerden ibâretdi. Bütün bunlara rağmen, okulun son imtihânında bana sorulan (Dinler hakkındaki düşünceniz nedir?) süâline karşı benim (İslâm dînine karşı büyük bir hurmet duyuyorum) diye cevâb vermekliğim, her hâlde mekteb müdîrini hayrete düşürmüşdü. O târîhlerde, ben islâmiyyete karşı büyük bir sevgi duymakla berâber, îmânım tâm teşekkül etmemişdi. Dahâ bir şeye karar veremiyordum. O zemâna kadar bana kilisenin telkîn etdiği İslâm düşmanlığından temâmiyle kurtulamamışdım.

Bu sefer çok ciddî olarak ve Avrupalı yazarların kitâblarının te’sîri altında kalmıyarak, sırf kendi mantık ve düşüncem ile, İslâm dînini incelemeğe başladım. O zemân, ne güzel hakîkatlerle karşılaşdım! Birçok insanların, çocukken kendilerine telkîn edilen dinden uzaklaşarak, müslimânlığı niçin kabûl etdiklerini anlamağa başladım. Çünki islâmın birinci ma’nâsı, insanın kendisi ve dünyâsı, Allahü teâlâya hâlis bir îmân ve selâmet içinde olması, ikinci ma’nâsı ise, kendisini Allahına temâmiyle teslîm etmesi ve Onun emrlerine itâ’at etmesi demekdi. Kur’ân-ı kerîmde bu husûsda yazılı olan şeyleri aşağıda nakl etmeğe çalışacağım. Esâs Arabîsinin o muhteşem âhenginden mahrûm kalsa bile, gene bu sözler insanı çok cezb etmekdedir.

Fecr sûresinin yirmiyedinci âyeti ve devâmında meâlen, (Ey huzûr içinde olan rûh! Sen Ondan, O da senden râzı olarak Allahına dön! Benim [sâlih] kullarımın arasına katıl, benim Cennetime gir!) buyurulmuşdur.

İşte yalnız şu ifâde bile, İslâm dîninin, hıristiyanlık ve diğer dinler gibi birtakım hurâfelere bağlı olmayan tertemiz, dürüst ve hakîkî Allah dîni olduğunu göstermeğe kâfîdir.

Hıristiyanların, insanların günâhkâr olarak doğduğu ve yeni doğan bir çocuğun bile kendisinden evvel gelenlerin günâhlarını taşıdığı hakkındaki akîdesine karşı, Kur’ân-ı kerîmde En’âm sûresinin yüzaltmışdördüncü âyetinde meâlen, (Herkesin kazandığı kendisinedir, kimse başkasının yükünü [günâhını] taşımaz)buyurulmuşdur. A’râf sûresinin kırkikinci âyetinde ise meâlen, (Biz insana ancak gücü yetdiği kadar yükleriz) buyurulmuşdur. İnsan bunları okurken, bunların, Allah kelâmı olduğunu kalbinde duymakda ve müslimânlığa seve seve îmân etmekdedir. İşte ben böyle yapdım ve Allahü teâlânın en doğru dîni olan islâmiyyeti seçdim ve seve seve müslimân oldum.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.