Câmi’in etrâfında, diğer bağçeler, havuzlar, fiskiyeler, çeşmeler vardı. Müslimânların abdest alabilmesi için birçok şadırvanlar yapılmışdı. Câmi’in zemîni, en kıymetli mermer ve süslü tahtalar ile işlenmişdi. Tavanın yapılması için kullanılan kıymetli Lübnan tahtaları, ayrı bir güzellik, ayrı bir heybet veriyordu. Dıvar ve tavanlarda oymalar, işlemeler ve çok güzel yazılar vardı. İnsan, câmi’e girip bir göz atsa, sanki bu muhteşem sütun ormanı bitmiyecek gibi görünüyordu. Geceleyin, binlerce gümüş kandillerden fışkıran renkli ışıklar, câmi’i aydınlatıyordu.

1041 [m. 1632] senesinde Mısrda vefât eden meşhûr târîhçi Ahmed El-Makkarî,(Nehy-ut-tîb min-gasni Endülüs-ir-ratîb) kitâbında, bu câmi’den bahs ederken, onu aydınlatan lâmba ve kandillerin 7425 adet olduğunu, bunların senenin normal günlerinde yarısının geceleyin yakıldığını, Ramezân ve bayramlarda, diğer mübârek gecelerde ise, hepsinin yandığını, lâmba ve kandillerin yanması için, senede 24000 okka zeytinyağı sarf edildiğini, ayrıca câmi’e güzel koku vermek için, her sene 120 okka amber ve öd ağacı yakıldığını yazmakdadır.

Minârelerin tepesinde nar şeklinde başlıklar bulunuyordu. Bu başlıklar, mücevherler, inciler, zümrüdlerle süslenmiş, taş araları altın parçaları ile örtülmüşdü. Lübnanda hıristiyan papazların yazdığı (Müncid) lügat kitâbında, Kurtuba câmi’inden iki nefîs manzara resmi vardır.

Hıristiyanlar, 897 [m. 1492] de Endülüs Devletini mahv edip Kurtubaya girince, ilk iş olarak, bu câmi’e saldırdılar. Bu çok güzel, haşmetli binâya atlarıyla girdiler. Câmi’e sığınmış olan müslimânları, merhametsizce boğazladılar. O kadar ki, câmi’in kapılarından kan akmaya başladı. Ondan sonra, altın minberi parçalıyarak aralarında taksîm etdiler. Fildişinden yapılmış rahleleri paylaşdılar. Minberde saklanan ve Osmân radıyallahü anhın yazdığı Kur’ân-ı kerîmin bir eşi olan inci ve zümrüdle işlenmiş nefîs Mıshaf-ı şerîfi ayaklarının altına alarak çiğnediler. Böylece, minber ve Kur’ân-ı kerîm, bu iki eşsiz nefîs eser, temâmen yok edildi. Vahşî İspanyollar, bütün müslimân ve yehûdîleri kılıç tehdîdi ile zorla hıristiyan yapdılar. Ellerinden kaçabilen yehûdîler, Osmânlı devletine ilticâ etdiler. Bugün, Türkiyede bulunan yehûdîler, bunların torunlarıdır. Hâlbuki, müslimânlar, ilk def’a bu memleketleri zapt etdikleri zemân, orada yaşayan hıristiyan ve yehûdîlere hiç dokunmamış, onların kendi dinlerine göre ibâdet etmelerine kat’iyyen mâni’ olmamışlardı.

Sesli Okuma
DEVAMBİTİR
(1/5) Okuma ayarları →

(2/5) Kitap ve sayfa numarası seçimi

(3/5) Bölümler arasında dinamik geçiş

(4/5) Önceki veya sonraki bölüm ve sayfalar
(5/5) Sesli okuma ve yazı takibi
15 saniye geri alabilme.